29 Eylül 2010 Çarşamba

Pembe elbise


O evi çok severdi. O yatağa bayılırdı. Beyaz örtüsünü bırakıp gidiyordu şimdi. Aşkını bırakıp gidiyordu. Daniel’ını çok severdi. Mavi gözleri beyaz yatağında pırıl pırıl aşkla parlardı. Tenine dokunamazdı sanki, dokunmaya korkardı. Sarışınlığı onu deli ederdi, sevmezdi aslında sarışınları ama neden Daniel sevmediklerinden değildi. İlk gördüğü anda tutulmuştu sanki uzaklaştırmaya çalışsa da kendini yapamamıştı. Onsuz yapamamıştı o zamanda. Ama şimdi bırakıp gidiyordu işte onu. Her gün güle oynaya girdiği o ev o yatak şimdi buz gibi geliyordu ona. Ev yabancıydı, Daniel yabancıydı. İlk görmüş gibiydi sanki ama bu sefer ilki biraz farklıydı nefretleydi.
Eşyalarını toplarken aklından bu evi bir daha görememe düşüncesi geçti. Öyle bir baktı ki odaya son defa bakış gibi. Çok bir şey yoktu zaten odada göz gezdirilecek. Tam karşısında büyük bir eski beyaz giysi dolabı, onun kadar eski bir makyaj masası vardı. Duvarlar beyaz çiçekli krem duvar kağıdı ile kaplıydı. Odanın tam ortasında ferforje beyaz yatağın üstünden beyaz tüller kumaşlar sarkıyordu. Öyle baktı odaya ne uğraşmıştı bu oda için. Bu eve geldiğinde yarısı vardı bu odanın. Duvarlar soluk akmış bir kahveydi. İnsanın içini kapatıyordu daha çok. Yalvarmıştı Daniel’a en sonunda tabi kırmamıştı Daniel’ı onu. Duvar kağıdını özene bezene seçmiş günler boyu yapıştırıcı sürüp duvarları yenilemişti. Hele o yatağı.. Daniel’ı ilk gördüğü gün nasıl aşık olmuşsa bu evede ilk geldiğinde o yatağa aşık olmuştu. Onun için ayrı özenmişti. Beyaz saten çarşaflar almış onlara uygun danteller dikmişti. Hala yatağın üzerinde bu örtü sarkıyordu. Yatağın üzerindeki tüller kumaşlar. Asamamıştı onları tavana, yatağın üstüne çıkmışsa da yapamamıştı sonra Daniel gelip hemen takmıştı tüllerini.
Oda ona eskiden ne kadar masum gözükürdü. O yüzden bembeyaz yapmıştı zaten. Ama fayda etmemişti oda artık Daniel kadar suçluydu onun gözünde. Daniel nasıl aldatmışsa onu bu yatağında Daniel ne kadar suçluysa bu yatak bu oda da o kadar suçluydu. Nasıl engel olamamışlardı ki Dan’e neden durdurmamışlardı. Duvarda bir sürü fotoğrafı vardı hiç biri mi durdurmamıştı Dan’i! Kahrolası Dan! Ona nasıl güvenmişti ki ? Nasıl sevmişti bu kadar? Nasıl bu kadar yılını geçirmişti onunla?
Neden mavi gözlerine kanmıştı? Açık tenine, sarışınlığına… O Daniel’dı işte başka ne beklenirdi ki ondan bu kadar sene inandırmış sonrada aldatmıştı onu. Ama ne güzel konuşurdu onunla ya da ona mı öyle gelirdi. Galiba bilinmez.. Ama yine nefretle bakmaya başladı gözleri. Son kalan eşyalarını da koydu  pembe bavuluna. Gözünden bir damla yaş süzüldü dudaklarına. Masasındaki aynaya son defa baktı bir damla yaş birkaç olmuş sele dönüşüyordu. Hışımla sildi gözlerini. Duvardaki fotoğraflarına baktı. Daniel.. Attı birini yere, diğerine parfümünü fırlattı. Kırılmıştı şişesi her yer o kokuyordu. Son kalan fotoğrafına da göz yaşlarıyla baktı küçücük ellerini sıktı yumruk yaptı, sıktı dişlerini. Bir sinirle vurdu yere düştü parçalanmış çerçeve. sonra bir yere dayanma ihtiyacı hissetti birden. Oturdu yatağına. O kendinden daha iyi baktığı yatak örtüsü şimdi kandı eli yüzünden. Umursamadı bir daha gelecek miydi ki sanki?
Sonra yerde bir gölge fark etti. Dağılmış sarı saçlarını çekti yüzünden. Daniel görmüştü yaptıklarını. Daniel da o odadaydı izlemişti onu sakince kapıdan. Sakindi hali ama gözleri yaşlıydı. Hiçbir şey söyleyemedi.
Bavulunu aldı Daniel’ı görünce kapıda kaçar gibi baktı ona. Kapıdan çıkarken omzuna çarptı. Daniel gitme diyemedi. Koşar adımlarla çıktı evden. Gözü hiçbir şey görmüyordu. Kapıyı açık bıraktığını bile fark etmedi. Yolda koşuyordu artık üstünde pembe elbisesi elinde pembe bavulu koşuyordu. Etekleri bacaklarına yapışıyor vücudunu sarıyordu. Daniel yine istedi onu. Yanında istedi. 3 seneyi geçmiş hayatlarında mutlu olduğunu fark etti veya ileride mutlu olabileceklerini. Arkasından koşuyordu şimdi onun. Son hızıyla koşuyordu yetişmek için. O ise çoktan yola yaklaşmış karşıya geçip trene binip gidecekti. Daniel’ı bırakıp hem de Daniel yüzünden.Daniel var gücüyle bağırdı “Emily”
Emily yola adımını atmış sanki bunu bekliyordu. Daniel’ın seslenmesini. Birkaç adım attıktan sonra geriye baktı. “Daniel” dedi. Dan “Gitme” diye bağıracakken sesi birden kısıldı. Cümlenin sonunu getiremedi. Bu sesleniş bağırış değil de bir fısıltıya dönüşmüştü. Emily’nin bedeni yerde cansız şekilde yatıyordu. Pembe elbisesinin yerine kırmızı lekeli bir elbise vardı artık. Sarı saçları kızıldı. Bavulu her yana saçılmıştı içinden Dan’in fotoğrafları uçuşuyordu. Dan ona gitme bile diyememişti. Emily’nin sesinden kulağında bir fısıltı hissetti bunlar Emily’nin son sözleriydi. “Seni seviyorum…”

2 yorum: