21 Aralık 2010 Salı

Dumandaki Deli

Ah bu hayat var ya bu hayat, deli ediyor adamı. İnsanın kendisini anlaması zorlaşıyor.
Bu iğrenç dünyaya gelirken aklımızda ne var bilmiyorum ama benim bu iğrenç yere gelirken aklımı biraz rahatlatmak gerektiği vardı. Nerde miyim?
İçtiğim sigaranın yüzlerce katı iğrenç bir hava var ortamda yani dünyada. İğrenç bir sis var. –ki bu yüzden insanların gerçek yüzünü göremiyorum.- Sigaranın dumanından daha çok yakıyor gözlerimi. Rahatlamak için gelmiştim buraya, evet. Karşımda ise – aslında ben tam ortasındayım- aynı yapmacık, yapma insanlar gibi suni bir gölet var. Tam ortasındayım aynı bu iğrenç hayat gibi. İğrenç su sesleri içerisinde, kafamı rahatlatabilmek için yazıyorum burada. Yalnız.
Bu huzur veriyor bana. Belli ki bu iğrençlik üzüyor beni ya da mutlu ediyor.
Bıktım üzülmekten, hiç üzülmesem diyorum hayatın daha mı anlamı çıkar. Ama ağlamak gülmek gibi, gülmek gibi ağlamak. Sadece can acıtıyor. Gülerken de aslında insanın karnına ağrı saplanmaz mı? Gülmekte acı verir. O zaman aynı şeyler. Aynı duygular. Birinde kahkahalar yankılanırken birinde gözyaşları, hıçkırıklar.
Silah sesleri gibi sesler duyuyorum. Bir taraftan gelip diğer tarafımda yankılanıyorlar. Biri başıma isabet etse diyorum ama maazallah gelir falan. Daha doyasıya yaşamadan hayatı.
Gelirken kuruyorum kafamda bu iğrenç yere, ne yazacağım diye. Ne yapacağım diye. Markete gidiyorum önce Marlboro white’tan üç tane vardı, az diyorum. Şu Marlboro gri paketten verir misin diyorum. Umursamıyorum adını, o gri şeyden işte. Sonra adını öğreniyorum. “Marlboro special” Daha önce içtiğim için almıştım zaten. Yeni şeyler denemiyorum. Sigarama yansıtmıyorum hayatımı. Yeni şeyler denememi. Gerçi ne zaman yenilik denedim ki. Marlboro aslında yeni bir seçim, eskiden Camel içiyordum.
Camel’a mı başlasam diye düşünüyorum ama Marlboro daha iyi.
Dolunay var bu arada. Yusyuvarlak. Dünyanın yansımasını görebiliyorum. Ama benim yansımam yok ya da bir başkasının ki yok.
Ne diyordum? Şu göletten bahsedelim biraz.suni, yapma, doldurma gölet. Aynı arkadaşlıklar gibi yalan. Fıskiyelerden gelen ses bir yerden akan suya benzemiyor. Polonya da geceleri hep duyduğumuz esrarengiz su sesi değil bu. Yapma bir ses. Yapma sisli bir hava. Yapma bir dolunay.
Burada mutlu değilim.  Hiç mi dersen, bilemiyorum. Böyle yalnızım hep. Delirdiğimi hissetmek acı verici. Diğerleri benden daha deli ama farkında değiller. Ben deli olduklarının farkındayım. Yalancı olduklarının da. Yalanlar.. buradaki hayat yalan. Ben ise hepsinin farkında olan bir deliyim. Haklı olan bir deli. Farkında olan, herkese anlatabilen fakat insanların çıkarlarına ters düştüğü için yalanladıkları gerçekleri gören bir deliyim.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Sen


 Kalbim, sen. Sen üzerime sinmiş sigara kokum. Sen dokunuşum. Sen kağıda akan düşüncem. Sen içtiği içkim, boğazımdan mideme akan. Orada hoş bir kelebeklerin uçtuğu hissini uyandıran. Başıma vuran baş ağrımsın. En güzel ağrısın. İçki olmandan olsa gerek. Sen var olabilmek belki de. Hayata bir açıdan baktığım edebi gözüm. En iyi edebi karaktersin kalbime işlemiş ve ele geçirmeye çalışan. Sen, seni bekleyişimsin. Sana duyduğum tutkusun, aşksın. Bir yazarın karakterine olan bağlılığısın, aşkısın. Bağlılıksın evet. “Sana bağlanıyorum galiba.” Bir yazarın önce söyletip sonra söylediğisin sen. Bütün harflerimi çalan, çaldığın için seninle ilgili kelime kuramadığımsın. Kelimelerimin sahibisin, kurmayı becerdiğim. Yeni bir heyecan, tutkusun sen. Belki de yeni bir sayfamsın. Yeni bir hikayem. Ne zaman başladığını bilmediğim, ilerleyişini belirleyemediğim, sonunu tahmin edemediğim hikayem. Her şeyin doğru fakat tarihi yanlış yazılmış bir hikaye. Geleneği farklı olan bir hikaye.

NINE INCH NAILS - "CLOSER"

I wanna fuck you like an animal!

7 Aralık 2010 Salı

Güçlüler

Güçlü baylar,
Size sesleniyorum buradan. Kendini güçlü sananlar. Bana bir şeycik olmaz, ben güçlüyüm diyenler, hepiniz yanılıyorsunuz. Asıl güçsüzler sizlersiniz. Hayat tarzınız başka yalnızca.
Böyle yani yapacak bir şey yok. Benim gibi güçsüzleri kullanmak hoşunuza gidiyor. Kullanmak derken ağlatmak, dertlerimizi hor görmek, güçsüz görmek gibi.
Hepiniz küçük tepeleri ben yarattım havasındasınız. Aaa orası mı ohoo çoktan benim. Aaa o kız mı çoktan kendime aşık ettim bil. Aslında hepiniz benden daha kötü haldesiniz.
Ben mi nasılım? Bana bakmayın, güçsüzüm diyorum ama zamanında en çok güçlenen ben oldum. Sizler birden güçlendiniz ya da öyle doğdunuz, tavrınız hep aynı kaldı. Aşk var mı sizde bilmiyorum. Belki kalbinizin karanlık köşelerinde. Benim ise tüm bedenimde aşk. Bu yüzden duygusalım, evet. Güçsüz diyorsam bu yüzden güçsüzüm. Evet, bu yüzden ağlıyorum. Çünkü kalbimde çok değerli bir aşk var. Aynı benim bir parçam gibi. Nasıl bir yeriniz kanar canınız yanar aynen öyle üzülüyorum ona zarar geldiğinde. Benim yalnızca biraz daha fazla oluyor acım. Birazcık, birine bir şey olmuş gibi ağlıyorum.
Ama ben böyleyim. Ne yapabilirim ki? Siz güçlü baylar hiçbir zaman güvenmezsiniz. Umursamazsınız. Oda kimdir ki kendine aşık edecek sizi. Vay o küstahın haline! İlk olarak o kalbinizin karanlık kalmış eski odasından birkaç hatıra birkaç güzel söz araştırırsınız. Birde güzel ses tonu, birazda ilgi.Hmmm tamadır işte. Güçsüz bayanlar sizin. Hep böyle odlunuzu sanarlar o bayanlar hep muhteşem olduğunuzu düşünürler. Asıl tuhaf olan durum, bilirler muhteşem olmadığınızı ama severler. Daha çok daha da çok. Korka korka başta sonra bütün kalpleriyle. Çünkü siz oraya iyi olduğunuzu kazımışsınızdır. Çünkü siz oraya kendinizi kazımışsınızdır. Çok severler, tamam yakınırlarda. Kötüyüm, güçsüzüm derler. Derim, bende böyleyim bende derim. Ama ne yaparsanız yapın hep o kalptesinizdir.
O kalpten gitmemek için sizi göndermemek için çalışır işte güçsüz bayan. Gururunu belki kendini bırakır ama o aşkını çok zor bırakır. Bu yüzden hep sarılır, bekler güçsüz bayan...