28 Ocak 2011 Cuma

Ruh



Sevişmiş bedenim seninle. Çok yorgun, bitkin. Tenini özler her saniye, kokunu özler. Yorgun dedim ya bir yandan da kolunu kaldıramaz, şefkat ilgi ister. Gelemez sana açamaz kollarını. Bedenim sarhoş seninle. Ruhum sarhoş.
Ruhum senleşmiş. Zamanım senleşmiş. Tenim senleşmiş aşk. Kendi kokum gitmiş yerine senin kokun gelmiş.
Bana sarılmanı bekler güçsüz bedenim. Arkasını döner belki vücutlarımız ama sessiz çığlıklar atar bana sarıl diye. Dokunuşunla yaşar bedenim. Çok değer verir kalbim. Kimi zaman tapar, tapınır. Kutsal olursun her zaman, ruhum tenin olur. O zaman karşılık bekler. Sevgi bekler. Aynı şeyi değil belki ama bir minik öpücük, sonsuz sarış bekler. Kırılan kalbimin her tanesini birer parçasının onarımını bekler.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Güzelim lafını seviyorum. Var mı?


Ağlamayacaksın güzelim. Güzelim lafından ne kadar nefret ettiğini biliyorum. Ama şuan dönenlerden de nefret ediyorsun o zaman sorun değil. Güzelim olabilirsin. Onun güzeli değilsin. Sakin ol ve kafanı topla, neler döndüğünü düşün. Onun neler düşündüğünü düşün, senin neler düşündüğünü de. Bir türlü empati olmuyor değil mi? Oluyor ama olmuyor. Anlam verilmiyor, anlamsız bir şey bu. Yaptığı anlamsız. Sana haksızlık. Olsun ağlamak yok değil mi? Sen nelere ağladın buna da ağlarsan. O da nelere ağladı diyorsun değil mi? Seninle neler paylaştı. Gözyaşları bile aktı bazen. İkinizin de sel oldu aktı. Aynı şehirde aynı ülkede aynı odada aynı yatakta. Üzülme sen. Sen güçlü birisin. Ne kadar güçsüzüm desende güçlüsün işte. Onlara pabuç bırakmazsın. Umursama ne olacak. Ne halleri varsa görsünler. Onlar kendilerini bir şey sansın. Sadece bir şey. Sen ise tüm hayatınsın. Bir yanın ondan yana biliyorum. Kafanı dağıtmaya çalışan sensin. Gezip tozan. Onun ise kafasından bir şey gitti, bir şey boşu boşuna dönüp dolanmıyormuş artık kafasında. Daha iyi olmuş. İyi olsun hayırlısı. Sen sus ve önüne bak. Telefonunun ekranında yer alan kocaman “sus” yazısına uy. Ve olanlara gülmesini bil. Senden giden gider. Onun dünyası değilmişsin. Senin dünyanda dönmeye devam ediyor. Sonuçta dünya sen doğduğunda ya da o hayatına girdiğinde dönmeye başlamadı. Ohoo.. daha bunun gelecek senesi var sonrası var. Sen her zaman gülmeye devam et. Onun saniyelik gelişlerine aldırış etme sakın. Gidip de gelecek insan tam gelir. Adabıyla gelir. Görünüp gitmez. Yapamayan insan yapamaz yani. O ne demek öyle göz kırpıp gitmek, bir görüp gitmek. Sense telefonunu duymayınca mahcup olmamak için sonra neden duymadığını açıklayan salak, onun çok mu umurundasın? Seni mi düşünüyor sanıyorsun? Kafası rahat onun her zaman öyleydi. Bakma sen bunun böyle ara olduğuna. Tanımıyor musun onu sanki hiç? Onun arası hiç böyle olur mu? Onun arası olur mu? Sevginin arası olur mu? Dur ben seveyim ama ara vereyim dur biraz sevmeyeyim. Ne demek bu?  Seven insan çok sever, tam sever kaşarcım kalbinden sever. Aşkta böyle oyunlara yer var mı?

Bitiş

Tarih 18 Ocak 2011’i gösterir, saatte 18.44ü. Bir şey fark edilmez. O, senin sayılır. Sensiz yapılamayacağı sayılır fakat durum öyle olmaz. Mutsuz olunur. Bütün dilek yıldızları kaymadan yok oluyormuş gibi hisseder insan. Geceleri bulutsuzlaşır daha çok sislenir. Hep aynı dileği tutan birinin o dileği hiç hissetmemesi yaşamaması gibi acı vericidir aşk. Bir bakarsın o yoktur.
Başını koyarsın bir yere. Bir dost omzu, yalnızca bir yastık ya da sigara olur bazen bu. Her gece ona sarılarak uyuduğunu hissedersin ve o bitişle “bir daha olmayacak –lan-“ dersin. “ne oluyor? Neden?” dersin kendi kendine. Sevilmemişsindir. İyi ki varsındır, sensiz yapılamamıştır fakat olmamışsındır. Bu başına vurduğu an sarsılırsın. Bir damla yaş akar sağ gözünden. Bedenin üşür. O yoktur artık. Yoktur.
Gözyaşları sel olur ve onun için çoktan bitersin. Sen bitersin.
*Sarhoşluk bedenine işler.


10 Ocak 2011 Pazartesi

II Bar



Bu barın önünde otururken bedenimden uzaklaşıyorum, içkilerin arkasında yer alan aynadan bedenime bakıyor ruhum. Saçlarımda kıvrımlar, dalgalar. Şaraptan sonra net olmayan hayat, kim bilir kaçıncı? Kaçıncı net olmayan gecem bu. Sensiz ilki. Sana duyduğum aşktan beri ilki. Benim olmadan, benden gittiğinden beri ilki. Hep güldüğüm sarhoş halime şimdi nefretle bakıyor ruhum. Gerçek yüzünü görüyor herhalde. Sensiz olan yüzünü fark etti. Bu düşünceyi uzaklaştırmak için kadehimi uzatıyorum. Şarap mı diyor barmen, hayır anlamında başımı sallıyorum. “Daha sert bir şeyler olsun.” Bunu söylerken yanımda birinin oturduğunu fark etmiyorum. Hoş eller, benim ellerimle aynı hizaya geliyor. Sarhoş olan ruhum birinin bana baktığını sonra algılıyor. Bakıyorum, sensin. Öyle kalakalıyorum, konuşamıyorum. İçimdekileri boşaltamıyorum. Gözlerimden aşk fışkırıyor. Bir yandan da gözyaşı. Neyin gözyaşları bunlar.. Mutluluğun mu?
Güzel kadınım yanımda oturuyor. Bana bakıyor aşk dolu gözlerle. Ağlama diyen bakışları var. Hiçbir zaman kıyamaz bana. Bana kıyamaz fakat en çok o acıtır canımı. Hayatta en çok o acıtır. Ama o gece elimden tutuyor ve sana geldim diyor bana. Stresli olduğu gözlerinden belli birazda korkak. Korkak fakat aşık. Bende ise yılların verdiği rahatlama var. Sevdiğini elde etmenin vermiş olduğu mutluluk. Bu biraz başka. Bu hayat mutluluğum, gözlerimin içi parlıyor.
O eller korka korka tutuyor ellerimi. Çok hafifler, hiç yokmuş gibi. Sarsam kaybolacakmış gibi. Ama ben sarılmak, öpmek, koklamak istiyorum. Ömrümün sonuna kadar sarılmak öpmek. Bunu anlamış gibi, aklımdakileri okurmuş gibi muzipçe gülüyor. Bu her zamanki gülüşü. Hep gülen yüzü bana yine aşkla gülüyor.
Çekiyor beni oradan, çıkartıyor. Saniyelik geçişlerle çıkıyoruz o barlar sokağından.
Kırmızı bir elbise giymiş, kırmızı minik topuklu bir de babet. Çekiştiriyor beni olgun minik kızım. Kendimi motora binerken görüyorum. Biraz sarhoşum, şüphe diyorum. O, belime sarılmışken kendime değil de ona bir şey olur diye endişeli gözlerle ona bakıyorum. Yine anlar gibi gülümsüyor. Evet, beni anlıyorsun sen. Bir sorun olmaz der gibi başını omzuma gömüyorsun. Gülüşünü görmesem bile hissedebiliyorum. Benimle korkmuyorsun. Motoru çalıştırdığım gibi evin kapısına geliyoruz. Sen içeri çekiyorsun beni, çoktan açmışsın kapıyı beni içeri davet ediyorsun. Sarhoş ruhum algılamaya çalışırken dudakların çekiyor beni içeri. O kadar fazla ki çekim kuvveti, bir şey anlamama gerek kalmıyor. Bana bakan o siyah iri gözlerin… Tek gördüğüm o. Sen benimsin işte, bana geldin. Bana gülüyorsun. Saçların yatağımda. Teninin kokusu burnumda taze taze hem de. Her nefes alışımda sen. Tenin elimin altında, vücut hatlarında. O kadar yumuşaksın ki dokunurken korkuyorum. Çok zarifsin. Gözlerin kapalı daha narinsin. Daha minik, korunmaya muhtaç. Sevilmeye muhtaç. O yüzden daha sıkı sarıyorum çıplak bedenini. Sahipleniyorum seni. Tenim sıcak tutuyor seni, daha da yaklaşıyorsun. Biraz kımıldanıp sarılıyorsun. Yüzünde o endişe yok sabaha karşı, mutluluk var. Huzur var, ben varım. Biz varız.  Benim kollarımda sabaha karşı bir melek var.
 Susadığımı hissediyorum ve alıyorum bir yudum. Sert içki birden bire yüzüme dönmemi sağlıyor. Müzik kesiliyor birden bire derinleşiyor her şey. Barın kapısının çarpmasıyla irkiliyorum. Kırmızı elbiseli bir bayan sevgilisinin kollarında.

6 Ocak 2011 Perşembe

Serzeniş



Camel içmeye başlasam yoksa yeni tatlar mı arasam?
Saçlarımı uzatsam ya da yeniden boyatsam?
Kızıl mı olsa yoksa sarıya mı kaçsa?
Burberry Touch kullansam, renkli fularlar taksam?
Üstüme şık bir şeyler, altıma da en sporundan bir kot giyinsem?
Ayıcıklarımla uyuyup geceleri hiç korkmasam?
Yazdığım tüm yazılar dolma kalemden hasır kağıtlara olsa?
Aşklar Türk filmlerindekiler gibi olsa?
Hayat sevince güzel olsa?
Yeni yıla sarhoş girsem, tüm yılım öyle geçse?
Oyunculuğa atılıp birileri tarafından keşfedilsem?
İlkbahar gelse de papatyadan taç yapsam?
Alejandro’dan mesaj beklesem?
Yurt dışında mutlu mesut yaşasam?
Taksimde Orkun ile buluşsam?
Ailem bana güvense, bende onları her fırsatta övsem?
Kedilerden nefret etmesem?
Düşsem; dizlerim ve sol kolum kabuk bağlasa?
Kremalı bisküvilerin içindeki kremaları bana kalsa?
En iyi arkadaşlarım hep erkek olsa?
Denizde deniz yatakları üzerinde uyuyakalsam?
Topuklu ayakkabı giymeden de boyum uzun olsa?
Lady Gaga artık İstanbul’a gelse?
Sınavlarıma girmesem ama beş olsa?
Öğretmenler odasını  Ergen Mete gibi ateşe versem?
Ali Rama’ya “Birazdan ölümde buluşucaz Ali kaptan!” desem?
Herkes dumur olsa?
Telaffuz hataları yapsam?
Gök gürültüsünden korksam, her gece kabuslar görmesem?
Evde kutlanan doğum günlerine çağırılsam?
Serdar Ortaç bize alternatif rock yapsa?
Hep 17 yaşında kalsam, Teoman’ın 17 şarkısını kendime söylesem?
Alkollüyken şarkı söylesem, sesimi beğensem?
Hayatı sevebilsem?

Tüm bunları bir şeyleri değiştirmek için istesem? Sonra saçmaladığımı fark etsem?
Hayat akıp gitmese?