10 Temmuz 2011 Pazar

İç ki

Beynimin içindeki nöronlar o kadar karışmış ki birbirine ne yapmak istediğimi, ne yaptığımı, ne yapacağımı bilmiyorum. Tek istediğim huzur… Huzur ama o huzuru nasıl yakalayacağımı da bilmiyorum. Mutsuzum evet. Mutlu gözüksem de mutsuzum. Benim karakterim bu. Hep bir eksiklik, üzgünlük yaşıyorum. Huzura kavuşsam da huzursuz olurum ben eminim.
Düşünüyorum da her zaman böyle miydim? Galiba veya hayır. Ne yapacağım ben? Ne? Bunu sormaktan bile kaçıyorum bazen. Kaçmayı bırak sormuyorum.
Her ne yaparsam yapayım ben sıkılıyorum. Ruh halim belki böyle. Her an suratım asık ve memnuniyetsizim. Benim için hayatta hep “I giorni” çalıyor. Tam doruk noktasına gelmişken tuşların bir anda her şey düşüyor. Hüzünlü halini alıyor hayat. Bitti diye beklerken aslında bitmiyor hep devam ediyor benim elimde olmadan. İnişli çıkışlı. Hep aynı duyguyla. Gülüşlerim gözyaşlarım hep birlikte.
Çünkü ben buyum; belki de bu yüzden piyano çalmak istiyorumdur. O hüznümü kontrol etmek için. Hayatımı kontrol etmek için. Benim elimde olmadan olaylar gelişmesin diye, ben gözyaşlarım içinde sigarayı elime almayayım diye. Ya da her içtiğimde ağlamaya başlamayayım diye.
Hayat benim ol istiyorum artık. Artık sana sımsıkı sarılmak istiyorum kendi hayatımmış gibi. Kendi hayatımı sahiplenmek istiyorum. Olayların beni etkilemesine izin vermemek istiyorum. Üzülmemek istiyorum. Hayatın bana toz pembe gelmesini istiyorum.
Toz pembe bir hayat içinde elimden geleni yapıyorum. Belli amaçlarım var şuan gerçekleşmese de. Şuan o amaçlarım için çalışmasam da. Şuan içiyorum, her an içiyorum sabah akşam. Rahatlamak için, içimdeki huzura ulaşmak için. Yalnız kalabilmek için, kendim olabilmek için. Yalnızlıktan korktuğum için. Sana sarılmak için, sensizlikten korktuğum için.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Vamos !






Barcelona Barcelona bebeğim. Bir buçuktan az buçuk daha fazla olan şehir nüfusu tarih ve eğlence şehri olarak geçiyor. Çoğunluğunda Katalanlar  yer alıyormuş. Katalanların başkenti  dersek daha doğru bir bilgi olur. Katalunya özerk bölgesi*  Ne kadar bu mükemmel şehre 2 saat uzaklıktaki bir kamp ormanına gidecek olsak da eminim o mükemmel Akdeniz kokan şehri gezdirirler.
Biraz araştırma yapıyorum, bilgi çalıyorum ama bunu yapmadan da olmaz. Şehrin simgesi olan Sagrada Familia kilisesi olan göz bebeği kilisemiz 1882de yapımı başlamış hala bitmemiş. Tabiri caizse “bitmeyen kilise” olarak da adlandırılıyormuş. Mimarlarının ömrü yetmemiş, ruhları şad olsun. Güzeller güzeli İstanbulumuzla 1985 yılında kardeşmiş ve aynı istanbuldaki gibi istiklal caddemsi çok önemli bir caddesi varmış. Bütün eğlenceler, müzeler, barlar, cafeler buradaymış. Las Ramblas Caddesi* Şehrimiz gayet yeşil ve mavinin adeta sevişme noktası. Modernliği unutmayalım. Şehir, şehir düzenlemesi sistemiyle kurulmuş, muhteşem ormanlara ve şehrin adına sahip önemli mi önemli Barcelona Limanına sahip. Görülesi yerlerden. Gelişmiş metro sistemine de sahip.
Yemekleri bizimkilerle benzer ne de olsa Akdeniz değil mi? Onlarda can onlarda kan. Yemekler zeytinyağlıymış çokta severim. Ağırda değilmiş bu arada. Balıklarını yemeden gitmememiz gerekirmiş.
Gelelim insanlarına. Benim görme fırsatım olmadı fakat benim biriciklerim Orkun Kırça ve Ender Besler canlarım ön hazırlıkta tanışma fırsatı buldular. Şehirde gördükleri sıcaklıkla Barcelona ya aşık olan çift hayatlarında gördükleri en güzel şehir olarak nitelendiriyorlar. Motel ararken takım elbiseli bir adam toplantıya yetişmesi gerekirken onlara yardımcı olmuş ve motellerin olduğu sokağa 5 dkda götürüvermiş. Yani burdan çok cana yakın ve sıcak insanlar olduğunu anlıyoruz. Akdenizin etkisi var tabiki burada. İnsanları hakkında bilgi verirken şunu belirtmeden geçemeyeceğim. İspanya İspanyol erkekleri ile meşhurdur bunu biliyoruz. Yakışıklı bir şehrin yakışıklıları olur tabi ki. Kumral güzellerinin olduğu bir şehre gidiyorum işe bak ve hepsi kaslı. Göbeklilerini saymıyorum onlar kaideyi bozmaz şekerim. İngilizceleri bizim gibiymiş zorluk çekmeyeceğimi düşünüyorum inşallah.
Hayalim olan şehre gidiyorum galiba. Hem sıcak hem kaslı erkekler. Ayrıca 2 günde benim hayalimi yaşayan bu 2 insanı da çok kıskanıyorum. Orada oldukları süre boyunca eşcinseller festivali ve TİESTO konserine katılmışlar. Hem de 800.000 kişinin katıldığı. Sıfırları koymakta zorluk yaşadım o kadar.
Oraya gitmeyi dört gözle bekliyorum. Oraya gidip Flamenko dansı öğrenmek için sabırsızlanıyorum.
Adios… Hasta la Vista baby J