27 Eylül 2010 Pazartesi

Jane


Jane
Ah güzel Jane. Ne yaptı öyle. Neler yaptı yıllarca.
Robert hayatının aşkı. Neden öyle oldu her  şey. Kızıl uzun saçlı Jane. Hep sevdi onu. Karşılıksız, bilmeden sevdi. Hiç bir şey bilmeden sevdi hep içinden, Hugh her şeyi. Onun biricik Hugh’u. Robert tanıştırmıştı onları. Birden hayatını değiştirmişti onun. Yeniden var etmişti. Ona aşıktı. Ama Robert’e hep aşıktı. Robert hep yanındaydı onun hep arkadaşıydı.Gülerdi onunla, ağlardı onunla.. dertleşirdi. Ama Hugh. Onu unutamazdı. Mutlu anılarını. Hugh’un şaçlarını okşayışı, o zamanda kızıldı. Beline kadar saçları.. Hugh onları öyle çok severdi ki. Her gece yatmadan önce Jane saçlarını tararken kocaman bir fırçayla, gelir arkasına oturur o tarardı saçlarını. Öpe öpe bitiremezdi. Koklardı saçlarını kırmızı bir gül gibi.. taze. Sonra yatağa yatırıp saçlarından okşardı bütün gece. O uyusa bile hissederdi okşadığını. Öyle uyuturdu. Bitirmezdi de bütün gece Jane’in güzel beyaz teninde kızıl saçlarını okşardı. Jane de onun yanaklarını, sakallarını okşardı. Bütün gece baktıkları olurdu böyle birbirlerine. Aşkla!.. Sevişmeden. Sadece bakarlardı. Bir daha hiç görmeyecekmiş gibi bakarlardı. Hugh sanki geleceği görmüştü. Gelecekte Jane o yatakta olmayacaktı. Robert’in yanında olacaktı.
Hugh çok romantikti. Jane şarkılar çalardı hep. Şiirler yazardı. Hep onun için.. Onun gözünün içine bakarak çalardı piyano. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder