23 Ekim 2010 Cumartesi

Çocukluk iksirim


Gözlerin boncuk gibi bakıyor; mavi boncuk. Aynı bilyelerimiz gibi. Hep mavi bilyeyi seçerdin ya. Aynı benim gibi benimde boncuk gibi; kahverengi boncuk ama. İleride ne kim olacağımız umurumda değil hep yanımda ol istiyorum. Hep aralık minik dişlerimiz olsun, boncuk gözlerimiz olsun. Dil çıkartalım birbirimize. Rahatça el ele tutuşalım ama öp bakalım arkadaşını dendiğinde utanalım, yanaklarımız kızarıversin. Sonrada minicik bir öpücük konduralım yanağına. Sen yine iki kuyruk olan kıvırcık saçlarımı boz benim, ben ağlayayım. Annelerimizden korkalım. Bana vurduğunda canım acırda ağlarsam “gel sende bana vur” diyebilelim. Ödeşelim diyelim hep. Tırnaklarını yiyince sana kızabileyim, saçlarını çekebileyim. Barbilerimi beğenmeyince yine kafalarını kopart, anneme bağırayım yine bu salak bebeğimin kafasını koparttı diye. Ağlayayım sende kafasını yerine tak al eskisi gibi oldu de. Arabaları seviyorsun diye yine hep arabalarla oynayalım ama büyüyünce gerçekleri olsun. Yine savaşçılık oynayalım. Plastik kılıçlardan öleyim ben sen üzül sonra canlanayım şaka şaka diyebileyim. Gizli karışımlar yapalım yine.. Sonsuzluk karışımı, iksirler işte. İyileştirici iksir, mutluluk iksiri, şans iksiri, dostluk iksiri. Bunlara inanalım. Bizden başka kimse bilmesin, saklayalım. İçine her türlü zerzevatı kattıktan sonra diş macunu dahil içirmeye çalış bunu bana yine. Yine “Zeyna” oynayalım playstationda. Bana şeker alınınca kıskan ya da sana alırlarsa ben kıskanayım, bana da aldır.
 Sen gülümse bende dil çıkartayım. Hep böyle çocuk olalım. Bitmesin horoz şekerimiz.*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder