18 Şubat 2011 Cuma

Bir Taşla İki Kuşluk Adam

Üzerine battaniyesini almış ona göre güzel olan bu kış gününde evinde yalnızlığını yaşıyordu. Bir elinde playstation kumandası diğer elinde de kahvesi vardı. Kahvesini koyacak yer aradı dağınık sehpa üzerinde. Evi eskiye göre moderndi. Aslında eskiye bağlıydı fakat günümüzün çağınada olağanüstü ayak uyduruyordu. Modern bir evdi burası, sadece bir köşesi eski kalmış, oyun konsulları, dvd oynatıcılar… Tabiki bunlar onu daktilosundan, piyanosundan veya eski eşyalarından, çerçevelerinden, şapkalarından alıkoyamamıştı.
Açtı en sevdiği oyununu “Metal gear solid 4”. Eski olmasına rağmen hala çok sevdiği ps2 oyunuydu bu. Hiç bıkmadan bunu oynardı, tabi yenilerinide takip ederdi. Dağılmıştı salonu birkaç gündür bakmamıştı bu odanın yüzüne. Piyanosu, bilgisayarı, oyun konsulları ona küsmüştü.  Biraz gönüllerini alayım diye kavradı kumandayı. Stres attı uzun bir süre..
Bir iki saat sonra sıkıldı. Öğleden sonrayı geçiyordu artık zaman. Tek kahve kesmezdi onu. Hem ortalığı toplasın hem de bir şeyler karalasın diye kahvaltısından taviz verdi. Gelişi yüzel aldı sehpadaki kağıtları, düzgünce daktilonun yanına koydu. Çok zor alışmıştı bu eski alete. Nede olsa F klavyeydi, tamamiyle eskiydi. Bilgisayarda da yazardı. Ama daktilo bir farklıydı. Bunun önünde hem kendini tatmin eder, egosunu arttırır hemde tuş sesleriyle üretkenliğine üretkenlik katardı.
Bir yandan bilgisayarını açtı sonra kendini daktilonun önüne attı. Daktilonun yanında duran eskitme yapraklı teknolojiden arınmış takvimine baktı. 14 Şubat … Sevgililer günü.
Klişelere uyup sevgililer hakkında bir şeyler mi karalasaydı yoksa bunların aksine bir sinema filmi eleştirisi mi yazsaydı ya da bir oyun. Karar veremedi sonra bir arkadaşından aptalca başlayan bir mesaj aldı. “Barışcım öncelikle mevlit kandilin, sevgililer günün ve dünya öykü gününü kutlarım. Ahh az kalsın unutuyordum! Doğum günün kutlu olsun. İyi ki doğdun!! Adama bak sevgililer gününde doğmuş yahu!  Evet haklıydı, onun doğum günüydü bugün. Bunun hakkında bir şeyler karalamalıydı. Sonuçta kocaman adam,  her şey hakkında yazmayı biliyordu da kendisi hakkında mı yazamayacaktı.
Düşündü düşündü. Kendini öven şeyler yazdı. Harika piyano çalardı fakat notaları okuyamaz ezberlerdi. Ne var canım bu sadece onun sorunu değildi ki! Birkaç becerisi daha vardı mızıka çalmak gibi mesela. Güzel yazılar yazardı iyi betimlemelerle bunları destekler olağanüstü olaylar yaratırdı kendi dünyasında. Retro tavrı olsada entelektüeldi de. İyi yemek yapamazdı bu doğru, kardeşine karşıda pek iyi olduğu söylenemezdi. Fakat o yine de harikaydı işte. Yakışıklı, kibar, şık ve zekiydi. Bu zarifliğinden “kadın ruhlu” bile denirdi ona.
Birkaç satır yazdı fakat sonra kağıdı hızlıca çekip alıp gülmeye başladı. Ne yapıyorum ben! Kahkahalarla gülüyor ve ses sisteminden “La Noyee” şarkısını açmaya çalışıyordu. Biraz daha eğlenceden bir şey olmazdı. Belki de bu yazıyı ona başkası yazmalıydı..
Kendi kendine “İyi ki doğdun Barış” dedi. İyi ki doğdun arkadaşım J

1 yorum: